Bir emeklilik klasiği
40 yıl aynı kurumda çalışmışsınız. O kadar çok şey birikmiş ki… Broşürler, kalemler, kırk bir çeşit ofis malzemeleri, dosyalanmış resmi yazılar, belgeler, mesleki notlar, makaleler, en çok da kitaplar. Bunların dörtte üçünü bu son dört yıl içinde atmak zorunda kaldım. Belki de iyi oldu. Arada bir gereksiz şeyleri atmalı, hafiflemeli insan. Dört yıl önce, kurum değişikliği olunca, odaların boya badana ve tadilatı nedeniyle odasız kaldık. Sıkıntılı bir dönemdi. Genel tuvaletleri kullandık, kurum içinde ortak alanlarda barındık. O dönemde, tüm eşyaları sokoban oynar gibi bir odaya zeminden tavana kadar tıktık. Sonrasında bir oda verdiler ama eskisinin yarısı kadardı. Zaman içinde boyutu her seferinde küçülerek odam üç kere değiştirildi. Her seferinde bir şeyleri attık. Ne kadar şey atsam, ne kadar şeyi geride bıraksam taşınacak o kadar eşya var ki… Ben biraz bunları bana karşı yapılmış bir itibarsızlaştırma davranışı olarak yorumladım ama tam öyle de değil. Arkadaşlara verilen odalara bakıyorum, küçücük, ancak göbeğinizi çekerek içeri girebilirsiniz. Artık çalışma mekanı bir masa ve bir bilgisayara dönüştü. Filmlerde olur ya, işinden atılan kişi ötesinin berisini bir karton kutuda kucağında taşıyarak işinden ayrılır, öyle oldu. Şimdi artık bu son kaldığım odayı da boşaltıyorum. Yılbaşından önce bu işi bitirmek istiyorum. Her yere elektronik kartla girip çıkıyoruz. Adamların ne yapacağı belli olmaz. İşle ilişkisi kesilmiştir diye elektronik kartın yetkilerini iptal ederler, kapılarda kalabilirsiniz. Kitapları, dosyaları, eşyaları karton kutulara koydum. Tek kişinin kaldırabileceği ağırlıkta olmasını istediğimden büyük kutular kullanmadım. 20 adet orta boy karton koli oluştu. Fakat bu 20 adet kutuyu nereye koyacağım. Belki bunları hiç açmayacağım bile ama insan geçmişini oluşturan belgelerden, kitaplardan kopamıyor.
Rumuz: İhtiyar
~ Anonim
Bir cevap yazın