yeni-başlangıç

YAŞAMIN DENGESİ ve ANLAMI

Emekli olunca, genç yaşlıların kendilerine yeni bir yaşam yaratmak gibi zor bir görevi vardır. Ergenlikten beri hayali kurulan o meşhur özgürlük, artık çok yakındır. Tabii bazı sınırlamalar vardır, hiç kimse hiçbir zaman tamamen özgür değildir, genç emeklilerin çeşitli yükümlülükleri de genellikle başlarından aşkındır.

İçimiz rahat olsun, fütürist totalitarizm izleri taşıyan kusursuz, risksiz ve sağlıklı bir toplum asla olmayacak. İnsanlar yaşama riskinden korkan koyunlar olmayacaklar. Boğazlarına düşmeye, tembellik etmeye ve yıkıcı ama lezzetli itkilerinin peşinde koşmaya devam edecekler.

Beslenme

Emeklilik dönemi, beslenme alışkanlıklarını mutlaka altüst eder. Beslenme genellikle genç yaşlıların çok zaman ayırdığı bir alandır. Genç yaşlılar kentlerde yaşayanlar için birçok şeyin kısıtlı olduğu savaş dönemi çocuklarıdır. Uzun yokluk yıllarından sonra, savaş sonrası dönemde beslenmeye aşırı önem verildi. Çocuklar bol bol beslenmeli, vitamine boğulmalıydı. Dar gelirli ailelerin bütçesinin büyük bir kısmı yemeğe ayrılıyordu. Yiyeceklerin zenginliği savaş sonrası otuz yıllık refah döneminin gelişmelerine uygundu. Yemekler bol, dumanlı ve genellikle içkiliydi.

Beslenme terimleriyle konuşursak, bugün meşhur serbest radikallerle mücadele eden anti-oksidan maddelere tapılıyor.

Kendinizi memnun edin, her şeyden yiyin ve eğlenmeyi de unutmayın. Buna karşılık, fıstığı ve diğer Antidepresan yiyecekleri (pastaları, şekerleri…) fazla kaçırmamaya çalışın, bunlar suçluluk duygunuzu beslemekten başka işe yaramaz. Şarabı seviyorsanız sadece küçük şişeler açın ya da çok pahalı şişeler satın alın: daha az ama daha iyi bir şarap içersiniz.

Genç yaşlıların zayıflamak zorunda olması estetik ölçütlerden değil, kalp-damar hastalıkları risklerinden kaynaklanıyor. Evde yalnız olan kadınlar genellikle kendilerine basit ve diyete uygun yemekler hazırlamasına karşın, kocalarının eve gelişiyle işler değişiyor ve kilolar birikiyor. Erkekler için o çok değerli, yarı-kutsal öğle yemeği kadınları sinirlendirse de, sonunda onlar da boyun eğip şişmanlamaya başlıyor.

Uyku

Kişi depresif ya da kaygılı olsun olmasın, uyku yaşla değişir. Genç yaşlılarda bozulan şey, uykunun süresinden çok kalitesidir. Kaliteyi belirleyen de, gecelerin uzunluğu ya da yatakta geçirilen zaman değil, gündüz hissedilen canlılıktır.

Eğer uzun bir geceden sonra bile kişi kendisini zorla sürüklüyorsa, yorgun ve sinirliyse, bu depresyon işareti olabilir ama yorgunluğun sebepleri genellikle çeşitlidir. İlaçlar, hastalıklar, stresli bir ortam, kaygılı bir kişilik yapısı uykuyu bozabilir.

Kendinizi çok geç ya da çok erken olmayan bir uykuya geçiş düzenine uyarlayın. Özel günler hariç sabit yatış ve kalkış saatleri benimseyin. Eğer yorgunsanız saat 23.00 sularında uyuyun.

Yatak odası uyumak ve sevişmek için kullanılmalıdır, bir genel yaşam mekânı değildir. Yatakta televizyondan, oyun konsolundan, bilgisayardan ve yemekten kaçının.

Daha iyi uyumak için bir başka tavsiye de, odanızı fazla ısıtmamaktır.

Akşam az yiyin, saat 17.00’den sonra daha az yakılıyor. Uyarıcı etkisi olan çay, kahve, Cola, alkol benzeri içeceklerden sakının.

Boşvermişlik

Bazı Genç yaşlılar, tayyörlerini ya da takım elbiselerini çıkartıp eski bir eşofmanı devamlı giymeye başlarlar. Sadece özel durumlar için giyinirler ve gülünç olmaktan çekinmeyip modası geçmiş giysilerini ortaya çıkarırlar.

Bedeninizi terk etmeyin: yaşlanmak ne bir hastalıktır ne de utanılacak bir şeydir. Var olmak için, önce olmak, ama biraz da kendini göstermek gerekir. Arzu ve cazibe sadece gençlere özgü değildir, eğer yeniden kullanıma sokulursa, zamana çok iyi dayanırlar.

Spor

Genç yaşlılar genellikle çocukluklarında spor yapmak için pek teşvik edilmemişlerdir. Hiç spor yapmamış olanlar bedenlerini başkalarına göstermeye çekindikleri için başlamakta tereddüt ederler.

Yaşlanmaya karşı temel hareketin düzenli olarak bir spor yapmak olduğu, herkesçe kabul edilmiştir. Kalbe, kaslara ve kemiklere olduğu kadar, nöronlara da faydalıdır.

Daha önce sporla ilgilenmediyseniz, bedeninizi keşfetmek için zaman ayırınız ve makineyi yavaşça tekrar çalıştırın. Yürüyebildiğiniz kadar yürüyün (günde yaklaşık bir saat), yürüyüş en iyi spordur.

Herkesin biyolojik saatinde daha iyi düşünebildiği, hareket edebildiği ve dinlenebildiği anlar vardır. Bu son derece kişisel bir simyadır. Eğer sabah uyanınca kitap okuyup keyif yapmaktan hoşlanıyorsanız, yataktan kalkıp spor yapmaya koşan kişiler size birer kahraman gibi görünebilir. Sizin aktif olduğunuz saat, daha geçtir.

Sporu sevenler, en çok sevdikleri sporu daha da düzenli olarak yapmayı sürdürürler. Aklı başında olanlar kendilerini fazla zorlamazlar, yıllar ve eklem ağrıları birbirine eklendikçe kendilerini uyarlamayı öğrenmişlerdir. Başkaları ise emeklilik dönemlerinden faydalanıp geçmişte içlerini titreten sporları çılgınca geliştirmek isterler.

Doğuştan mücadeleci olanla, yaşlandıkları gerekçesiyle bu zevkten vazgeçmeyi düşünmezler bile. Bazıları, genç ve mücadeleci partnerlerle coşkuyu kalp krizine kadar götürür ( ölümcül spor kazalarının % 80’i altmış yaşından sonra meydana gelir). Böylece yenilmezlik hayallerini sonuna kadar yaşamış olurlar.

Stres, bedensel olanla psikolojik olanın sınırında bir kavramdır. Organik ve kalple ilgili bir gerilimdir, spor yaparken hissedilene benzer, ama tamamen psikolojik durumlarda ortaya çıkar. Tekrar edilen stres, kortizol ve adrenalin salgılarını tetikleyip bağışıklık sisteminin dengesini bozarak hastalıklara yol açabilir.

Gevşeme, zihni ve bedeni serbest bırakmayı, yaşanan stres kaynağı olaylarla derinlikteki benlik arasında bir kayma yaratmayı sağlar. Her gün yapılacak nefes ve gevşeme alıştırmaları, en gerginleri bile rahatlatmayı başarabilir.

TOPLUMSAL YAŞAM

Evler özel hayatın sırlarını saklar. Gösterişsiz, darmadağınık, sefil, çıplak ya da göz alıcı evler toplumsal sınıfı ve duygusal kayıtları açığa vururlar.

Evin içi benliğimizin bir uzantısıdır, isteklerden ve yokluklardan oluşmuş bir yığındır. Alain Souchons’un şarkısında söylediği gibi, “dolaplarımızı dolduran varlıklar”dan nasıl kurtulabiliriz ki. Her kağıt bir parça anıyı gizler, aklımızı kaybetmek pahasına yırtıp atılması gereken, tüm bir yaşam öyküsüdür.

Miras sahiplerinin ya da daha varlıklı olanların genellikle ikinci bir konutu vardır. Sonuçta yazlığa yılın her zamanı gidilebilir. Tek bir evi korumak bazen bilgece bir vazgeçiştir. Bu karar, daha fazla esnekliğe, seyahate, hatta kendinize ya da ailenizi şımartabilmeye olanak verir.

 Dernek Yaşamı

Genç yaşlıların yarıya yakını bir ya da birden çok derneğe üyedir.

Genel kural olarak erkekler derneklere daha az gider. Evde oturmayı kadınlardan daha çok severler. Dışa dönük bir toplumsal yaşantıdan sonra eve kapanıp tamirat işleri yapmaya, okumaya, televizyon izlemeye ya da bahçeyle uğraşmaya eğilimleri vardır.

Kadınlar ise kalabalıklar halinde eğlence ve kültür odaklı derneklere giderler. Onların, eşleri gibi, boş zamanlarını kesinlikle faydalı bir şekilde değerlendirildiklerini kanıtlama ya da bundan bir şey yapma ihtiyaçları yoktur.  İlgilendikleri şeylerin içlerine işlemesine izin verirler, keşfederler, her şeyi akıllarında tutmazlar, ama önemi yoktur zaten, işin zevki de buradadır.

Gönüllü dernekleri her zaman tabelalarında yazdığı kadar cennetsi yerler değildir. Her insan topluluğunda olduğu gibi, çekişmeler ve güç sorunları ortaya çıkar. En iyi, en etkin, en sevilen kim olacaktır. Bunlar, üzücü ama sıradan küçük insani sürtüşmelerdir.

Modernite

Genç yaşlılar “galen detektörlü radyo”dan sanal âleme geçtiler. Aşırı karmaşık cihazlar günlük hayatlarını istila etti. Cep telefonu rezaletinden hepsi önce yakındı, sonra hepsi birer tane edindi. Aynı süreç bilgisayarlar için de işledi.

Yeni başlayanlara zor görünen şeyler kolaylaşıyor: Genç yaşlıların % 30’dan fazlası kendini bu işe veriyor. Genç yaşlılar için yenilikler büyüleyicidir ama ileri teknoloji ürünü bir nesnenin tam nasıl çalıştığını anlayana kadar modası geçmiş olur.

Genç biri için yeni bir modern nesne bir yıldan daha yeni olmalıdır. Burada ergenlerin meşhur sözü: “bir yıl, bir yaşamdır!” yine karşımıza çıkar.

Genç yaşlılar için bir yıl daha ziyade bir dakikadır ve üç ya da dört yıllık bir araba ya da bir bilgisayar neredeyse yeni sayılır. Zamanın bu farklı algısı belki de safça bir tüketim bağımlılığının önün alıp sürekliliği sağlıyordur.

Televizyon

Ulusal bazda televizyon izleme süresi, ortalama günde 3 saat 40 dakikadır! (Fransa). Televizyon yaşamımızda öyle büyük bir yer tutuyor ki direnmek zor. Hipnotize edici bir etkisi olduğu kesin. Üstelik görüntü ve ses gündelik yaşamda vazgeçilmez yer edindiler. Programların eskiyip nitelik kaybettikleri, hep izleyecek ilginç bir şey olduğunu göz ardı eden beylik sözlerdir. Ayrıca, tamamen kültüre ayrılmış, üstelik de ücretsiz bir televizyon ve radyo kanalı olan dünyadaki tek ülke Fransa’dır.

Demek ki televizyon sadece kitleleri zehirleme aracı değil, genç yaşlılar için gerçek bir kültür ve eğlence kutbu da olabilir.

Televizyon izlemeden günler, hatta neden olmasın, haftalar geçirmeyi deneyin. Bu onlarca saati ne yapabileceğinize bakın. Sinemalar, tiyatrolar, restoranlar, manzaralar ve yıldızlar her yerde vardır. Bu tavsiye özellikle hiçbir şeye zaman bulamayanlar içindir.

Sonuçlar

Genç yaşlılar ancak yaşamlarının son anında kendilerini varoluşlarının anlamı hakkında sorgularlar. Ölümün çok yakında oluşu, varoluşla ilgili sorgulamalara ve dinle yeniden buluşmaya uygun bir ortam sunar.

Üst üste gelen kayıplar ve ölüm korkusu karşısında insan elinden geldiğince çırpınır. Tanrı’ya teslim olmak güven verir. İnsanın karşılığını kendinde bulması gitgide zorlaşan kusursuzluk özleminin yerini toplu dini ibadetler alır.

Genç yaşlılar ne sonsuza dek öyle kalacak çocuklar, ne de can çekişip uzatmaları oynayan insanlardır. Bilinmeyenin kaygı verici olmayı sürdürdüğü ama içinden esas olanın çıkabileceği bir dönüşümün içinde yaşarlar. “Nasıl yaşadıysan öyle yaşlanırsın,” sözü gücünü korur.

Değişmek çocukluk korkularını uyandıran zorlu bir sınavdır. Kendini ifade etmekten, bedeninden, başkalarından, bilinmeyenden, boşluktan, vb. duyulan korkular tekrar gün yüzüne çıkar. Oysa yaşam tiyatrosunda yeniden sahneye çıkınca, en tedirginler bile özgürleşir.

Emekliliğin yarattığı kopuş başka kayıpları da uyandırır ama sembolik ya da gerçek yaslar çocukluktan beri birikir ve kişiyi yıktığından çok yapılandırır. Yaşlandıkça, bu art arda gelen kayıplar ve iyileşmeler, korkuları yatıştırıp ölümün kendisini de ehlileştirir.

*Philippe Hofman: EMEKLİLİK: Yeni Bir Başlangıç (Keşifler, İmkânlar, Fırsatlar)

Özet: Halit Yıldırım

“Yaşlanmaktan şikayet etmeyin, pek çok kişi tarafından inkar edilen bir ayrıcalıktır o.”
~ Anonim