Yaşlanmanın Istırabı ve Zevki
Yaşlanmayı Zamanların En İyisi Yapmayı Seçin
O, zamanların en iyisi. O, zamanların en kötüsü. Hayır, Charles Dickens’ın öngördüğü gibi Fransız Devrimiyle ilgili konuşmuyorum. Yaşlanmaya ilişkin konuşuyorum.
Kuşkusuz, benim gibi birçok babyboomer 75’ in kuzeyindeki her şeye doğrudan korku değilse de ürpertiyle bakar. “Aksi Yaşlı Adam” dizisiyle koşullandırıldık. Altın yıllarımız? Sanmıyorum.
Fransız mistiği, filozof ve papaz Teilhard de Chardin “küçülmenin zarafeti” konusunda konuşmuştu. Bazı niteliklerimizin zayıflaması biz yaşlandıkça kaçınılmazdır. Kayınpeder ve kayınvalidemi, üvey babamı ve annemi ve arkadaşlarımın ebeveynlerini gördükçe –çöküşün değişik aşamalarında- Bette Davis’le aynı fikirde olmak zorundayım, yaşlılık korkaklar için değil. (Evet, o bu sözün yaratıcısıydı.) Beni korkutanların başı kırılganlık duygusu. Hadi yüzleşelim, yeterince uzun yaşarsanız bazı şeyler ters gidebilir: sağlığınız, işiniz, arkadaşlarla ve aileyle ilişkileriniz. Kontrolü kaybetme –dengenizi, banka hesabınızı, mesanenizi- şansına katlanmak. Şükran burda nerede?
Sanırım ürkütücü yaşlılık konusuna yaklaşımda etkili sözcük “kontrol” olmak zorunda değil, “seçim” sözcüğü olmalıdır. Yaşlandıkça gerçekten daha akıllanırız. Daha seçiciyizdir: daha iyi seçimler yapabiliriz.
Fiziksel bakımdan 30 ve 40’larımda olduğumdan daha iyi hissettiğimi dürüstçe söyleyebilirim çünkü doğru yemek, düzenli egzersiz yapmak ve stresimi yönetmek konusunda bilinçli seçimler yapıyorum. Büyük bir cips paketini –ooh bağımlılık yapan tuz ve biber!- uzun süreli hızlı yemenin sonucu kısa süreli minnettarlığa değmez dolayısıyla kendimi bir avuç dolusuna sınırladım paketi dolaba saklamadan önce. Yürüyüş için ya da çocuklarımla programlanmamış bir bisiklet gezisi için harekete geçmeyi çok seviyorum, dolayısıyla formda kaldığımdan emin oluyorum.
Her şeye evet derdim eskiden: Şimdi bir şeyi imzalamadan önce onu gerçekten isteyip istemediğimi düşünüyorum. Zıplamadan önce bakıyorum –bifokal gözlüklerle olsa bile.
Bu seçim zamanımı nasıl ve kiminle geçireceğimi seçmeyi de kapsıyor. Zamanı ziyan etmektense bu değerli kaynağı pay etmeyi öğrendim. Saatin çalıştığı gerçeğinin yüksek farkındalığıyla zamanımı hayatımı zenginleştiren insanlara yatırmayı tercih ediyorum enerjimi emen ve zevkimi bozanlarla ziyan edeceğime.
Sonuncu ama aynı derecede önemli olanı, bir seçimim olduğunu bilmek tutumumda tektonik bir değişime yol açtı. Sonunda kontrol edebildiğim tek şey var. Polyanna’ya dönüşmeksizin eşim Ken ve ben dikkatimizi daha fazla olumlu şeylere odaklamaya çalışıyoruz bunak ağaç kakanlar gibi gün boyu tüm çürük şeyleri didiklemektense, gerçekten güzel bir şeyi belirleyip onun üzerine titremeye çalışıyoruz.
Kuşkusuz, inişler kaçınılmaz ancak onlar çıkışların daha yüksek görünmesini sağlar. 90 yaşındaki üvey babam bunu geçen Christmas’da algılamama yardım etti. O annemle tatil için California’dan Denver’a çocuklarını ziyaret etmek için uçarken gözleri kararıp yere düştü. Uçak Durango’ya inmek zorunda kaldı ve orada onu bekleyen ambulansla hastaneye yetiştirildi. Bir gün süren testlerden sonra hiçbir şey bulamadılar ve onu hastaneden bıraktılar. Ve o ve annem ne yaptı? Bir araba kiralayıp tatillerine devam etmek için Denver’a gittiler. Yapmak istediklerini atlamadılar. Üvey babam sonradan bana “Yaşlandıkça açıklanamayan şeyler oluyor. Eğer bu bana olan en kötü şeyse ne fark eder. Sınırlı zamanım kaldı ve onun arkadaşlarım ve ailemle keyfini sürmek istiyorum,” dedi.
Ben de hayatımla iyi geçinmek istiyorum –ve iyi geçinmeye devam etmek istiyorum, yapabildiğim sürece. Belki yaşlanma zamanların en kötüsü olmak zorunda değildir; zamanların en iyisi de olabilir, biz bilerek onu seçmeyi istersek.
Maddy Dytchwald
Çeviren: Prof. Dr. Engin Ünay
http://www.thirdage.com/aging-well/the-agony-and-ecstasy-of-aging
~ Schopenhauer
Bir cevap yazın