Emeklilik: Yeni Bir Başlangıç* (2)
İki eş olarak uzun yıllar yaşamak büyük bir maceradır.
Boşanıp tekrar başkalarıyla evlenmiş genç çiftler için, ya bir çiftin evliliği kahramanca görünür: “Bu kadar uzun süre birlikte kalmayı nasıl başarabilmişler?” Ne yazık ki onlarca yıl evli kalmış olmak, bir uyum garantisi olmadığı gibi, mutlaka sıradan bir tekrar anlamına da gelmeyebilir.
Çift Tipleri
Kabaca, iki tip yaşlı çift ayırt edilebilir:
Her türlü zorluğa dayanmış, yüzyıllardır kurulmuş bir birliktelik anlaşmasıyla bir araya gelmiş geleneksel çift. Psikolojik açıdan genellikle kadının itaatkâr ve pasif, erkeğinse egemen ve güçlü olduğu klasik bir şablon üzerine kurulmuştur.
Karşılıklı sevgi, görev, aile olma duygusu ve diğerine saygı üzerine kurulu evlilik bağlarını sürdürmeyi bilmiş modern emekli çift. Yaşamın sürprizleri ne olursa olsun, ortak değerler sistemini ayakta tutmaya çalışır.
Tabii ki, aile sistemi üzerine çalışan psikologlar herkesin kendisini bulabileceği çift kategorileri tanımlamayı denediler. Şöyle ki:
Sembiyotik çift: İlkel anne çocuk ilişkisine referansla oluşmuştur. Eşlerin hiçbiri kendisi için var olmaz, birinin yarısı, diğerinin yarısından destek alır. Eşler birbirini asla terk etmez.
Yüzeysel çift: Sosyo-ekonomik ve kültürel nedenlerle düzenlenmiş bir çeşit evliliktir. Eşler, hiçe yakın iletişimle bir arada yaşarlar. Yaşlandıkça birbirlerine söyleyecek hiçbir şeyleri kalmaz. Kayıtsızlık yerleşir, televizyon boşluğu doldurur ve kimi zaman mantıklı görünen bir şekilde ayrılırlar, biri kır evinde tamirat işleriyle uğraşırken diğeri toplumsal etkinlikleri için şehirde kalır. İki kişilik bir yalnızlık içinde herkes kendi yaşamını sürdürür.
Patolojik çift: Birliktelik, çatışmalı ve sapkın ilişkiler üzerine kuruludur, savaş süreklidir ama aynı zamanda birliğin harcıdır. Bağlar, eşlerin sırayla kurban ve saldırgan olduğu sado-mazoşist bir tarzda sürdürülür.
Birbirini tamamlayan çift: İlişkiler adildir, eşlerin her biri diğerine saygı göstermeye çalışır ve birlikteliği sürdürmek için gereksinim ve arzularında uzlaşma noktaları bulur. Bu tür çiftlerde, çok özel bir amaç ve değerler yapılanmıştır.
Eş Seçimi
1970’li yıllarda yaygınlaşan doğum kontrolünden önce, aşık olan genç kadınların hepsi hamile kalmaktan korkardı. Beklenmeyen hamilelikler genellikle durumu kurtarmak için yapılan apar topar evliliklerle sonuçlanırdı. O zaman, bir gecelik eğlence arkadaşı hayat arkadaşı haline gelirdi. Evlilik dışı doğacak çocuk bağışlanmaz bir kusurdu. Savaş sonrası bu kuşağın ergenleri ülkelerinin kurtuluşunu görmüşlerdi ama zihinlerinin kurtulmasına daha vardı.
Kültür, din ya da sadece aile baskısı, eş seçimini kökten ya da üstü kapalı şekilde belirleyebilirdi. Bugün, ortaçağdan bu görenekleri başka kültürlere atfedip dışımızda tutuyoruz, oysa onları daha yeni terk ettik.
Dopdolu bir yaşamdan sonra çiftler kendilerini, işin ya da anne-baba sorunlarının artık gölgelenmediği bir günlük yaşamın içinde bulurlar. Ev genellikle kadınların alanıdır. Genellikle kadına ait bu alanda erkekler kendilerine kişisel bir mekân düzenlerler. Toplumsal kimliğini yitirmiş olduğu için zaten yaralı olan erkek, bu karı-koca samimiyetinin içinde ikinci kere iğdiş edilmiş oluyor. Kimileri bodruma ya da çatı arasına kaçıp kendi kendine işler yapar, başkalarıysa, hem dışarıda hem de içeride olup, evin fanusu içinde kaldıkları bahçeye atar kendini.
Birbirinize yapışıp kalmayın, her gün birkaç saat kaçın, hafta sonu ya da birkaç günlüğüne yolculuğa çıkın, tekrar bir araya gelmekten memnuniyet duyar, sohbetlerinizi deneyimlerinizle zenginleştirebilirsiniz. Böylece birbirinize söyleyecek yeni bir şeyiniz hep olur. Bu açılım (paylaşılması koşuluyla) diğerini terk etmek ya da ona ihanet etmek değildir, çiftin nefes almasını sağlar.
İlk Günleri yönetin
*Gelecek yaşantınız için hem yalnız hem de eşinizle birlikte plan yapın.
*Mekânınızı düzenleyin. Birbirinizi rahatsız etmekten kaçının. Herkesin kişisel etkinliklerini geliştireceği ayrı bir yeri olsun. Böylece, diğeri oraya kendini empoze etmeden gelebilir. Eğer yer sıkıntınız varsa, misafir odasını ya da çocukların odalarını düşünün. Buralar kutsal yerler değildir.
*Zamanınızı düzenleyin. Birlikte, genellikle fazla yüklü olan zaman programınızı yeniden düzenleyin. Kendinize yalnız ve baş başa geçireceğiniz zaman dilimleri ayırın. Gezmeye, davetlere, sosyal etkinliklere, spora gereken zamanı ayırın.
Hiçbir şey yapmamaya zaman ayırmayı da unutmayın. Kendinizi yaşamaya bırakmak utanç vesilesi değil, bir gerekliliktir, hiçbir zaman her şeyi kontrol edemeyiz.
*İletişim kurun. Önemli konularla ilgili konuşmak için sakin ve rahat olacak doğru bir zaman seçin. Eşinize soru sorarken sözünü kesmeyin. Yanıtları sizi şoke etse de, ona karşı çıkmak için acele etmeyin.
Hastalık
Eşlerden birinin müzmin ve sakatlayıcı bir hastalığın baş göstermesiyle kriz daha uyumlu çiftlerde de ortaya çıkabilir. Hastalık
Ortak projeleri sarsabilecek bir tehlikedir. Artık bundan başka bir şey düşünemez hale gelen çiftin zihnini kaplar. Bu durumda çift bir bütün olarak hasta olur, kaynaşır ve hastalığa karşı durur.
Eğer hastalık çiftin hayatını tamamen ele geçirmediyse, hala umut varsa ve gerçekleşebilecek projeler kaldıysa, bu kriz yapıcı olur ve ilişkinin bir evresi olarak benimsenir.
Ayrılıklar ve Boşanmalar
Ayrılık ve boşanma artık toplumsal bir utanç olmaktan çıktığı için, ileri orta yaşlılar kendilerine ayrılma ya da boşanma izni verir.
Ak düşmüş saçlarla hayatını yeniden kurmak kınanacak bir davranış olmaya devam ediyor. Bununla birlikte, boşanmaların % 15’i altmış yaşından sonra oluyor.
Kimileri (daha ziyade erkekler) maceraya ihtiyaç duyuyor. Bilinmezliğin soluğunu yeniden hissetmeyi, son bir şansı deneyip, sıkıcı ve tekdüze bir hayatın yazgısını değiştirmeyi istiyorlar.
Ayrılık kararı genellikle kadının aldığı genç çiftlerden farklı olarak, orta yaşın sonundaki çiftlerde kararı veren erkektir.
Büyükanne ve büyükbabalar, çocuklarının eğitimi tamamlandıktan sonra, geç bir dönemde boşandıktan ya da dul kalıp yalnız yaşadıktan sonra yeni bir eş bulurlarsa torunlarına daha uzak kalırlar.
Müşfik ve egemen yaşlı adam, genç kadınlar için büyüleyicidir; Victor Hugo’nun ünlü deyişini hatırlatır: “Genç erkek yakışıklıdır ama yaşlı adam büyüktür.”
Şaşırtıcı bir şekilde, genç bir eşle yaşanan ilişki kadınlarda, acı verici olsa da genellikle çok güzel bir iz bırakır. Erkeklerse, bu ilişkinin kaybını özsaygılarına yıkıcı bir darbe olarak yaşarlar.
İlişkileri yeni başlamış yaşlı çiftlerin bazıları çocuklarıyla olan ilişkilerini kolaylaştıracak ve görünüşü kurtaracak orta yollar bulmayı başarır: ayrı evlerde yaşarlar! Bu çözüm bağımsız yaşamlarını, anılarla bezeli eşyalarını ve küçük alışkanlıklarını korumalarına olanak verir.
Daha gençlerde olduğu gibi, ileri yaşta tekrar evlenen çiftler de geçmişlerinden kurtulamazlar. Alelade bile olsa bir hayatın defterini kapatmak kolay değildir.
Cinsellik
Arzunun ölümsüz olduğu devamlı duyurulsa da, yaş ilerlerken cinselliği sürdürmek bir meydan okuma olmaya devam ediyor.
Cinsellik emeklilik yaşının çok ötesinde devam eder ancak, hayat gibi, o da değişir. Mutlaka yıkılıp yok olması gerekmez. Böyle bakınca, korkutucu bir kopuş değil dinamik bir süreklilik söz konusudur.
Daha genç kuşaklarda olduğu gibi, orta yaşlarının sonlarındaki kişilerde de, çiftlerin yarısı için cinsel ilişki sıklığı ortalama haftada bir veya ikidir.
Cinsellik emeklilik yaşının çok ötesinde devam eder ancak, hayat gibi, o da değişir. Mutlaka yıkılıp yok olması gerekmez. Böyle bakınca, korkutucu bir kopuş değil dinamik bir süreklilik söz konusudur.
Çift olmaktan alınan zevk, öncelikle birlikte olmanın, paylaşmanın, suç ortaklığının zevkidir. Mutlaka sevişmek gerekmez.
Erkekler
Testosteron (Temel erkeklik hormonu), kademeli olarak ve çok düşük oranlarda azalır. Hormon düzeyiyle cinsel yetersizlik arasında hiçbir bağlantı yoktur (bağlantı varsa da bu çok nadirdir).
Altmış yaşından sonra görülen temel organik sorunlar, sertleşmenin yavaşlığı ve düzeyidir. Genellikle iki ilişki arasındaki toparlanma daha yavaştır. Bunlar zararsız değişimlerdir, ancak ne kadar küçük olursa olsun cinsel bir değişim fikrini pek az erkek kabul edebilir.
Son 10-15 yıldır, özellikle ereksiyon üzerine etkili ilaçların çıkması birçok erkeğe umut verdi. (Viagra ve diğerleri). Ancak bugün, milyonlarca alıcıya karşın, bu ilaçlar sanıldığı kadar çok kullanılmıyor.
İlaç alma konusunu eşinizle özgürce konuşun, cinselliğine hareket katmak istemek utanç verici bir davranış değildir. Tabii, bu ilaçları size yuvanızı terk etmenize neden olacak kanatlar takmaları için almadığınızı da vurgulayın.
Kadınlar
Cinselliklerinin başlangıcında, bugün orta yaşlarının sonlarında olan kadınlar çoğunlukla anneleri gibi, erkeklerin arzu ve kaprislerine itaat etmiştir. Her ilişkilerine sinen zevk-üreme bağı, bu kadınların korkulu rüyasıydı. Zorunlu evlilikler ve istenmeyen çocuklar çok fazlaydı.
Doğum kontrol hapı çıktığından beri, cinsellik üremeden ayrıştı. Kadın cinselliği, kutsal ve kültürel olandan kurtulup doğdu, o güne kadar erkeklere ve birkaç özgür kadın kahramana mahsus olan cinsellikten zevk alma hakkını sonunda kadınlara da verdi. Zevkin ortaklaştırılması tüm yasakları altüst etti.
Gebelik zorunluluğundan kurtulup zevkin meyvelerini de tattıktan sonra, orta yaşlarının üzerinde olan kadınlar kendilerini menopozla karşı karşıya buldular. Bu sıcak basmaları, baş ağrıları, vajinal kurulukları, idrar kaçırmalarla birlikte gelip annelerini hatırlatan Aynı zamanda kadının cinsellikten aldığı zevkin sonu anlamına gelen bir haldir. Neyse ki, bu geçiş dönemi hormon replasman tedavisi (H.R.T.) izlesin izlemesin çok sayıda kadın için sorunsuz yaşanır.
Bazı kadınlar ise cinselliğin içselliği hakkında iğrenç bir imge beslemeye devam ediyor, hatta bir jinekoloğa görünmekten bile kaçınıp, menopozdan sonra cinsel organlarını dolaba kapatıyor. Böylece, mesele de rafa kalkmış oluyor!
Devam edecek…
*Philippe Hofman: EMEKLİLİK: Yeni Bir Başlangıç (Keşifler, İmkânlar, Fırsatlar)
Özet: Halit Yıldırım
~ Katharine Hepburn
Bir cevap yazın