Kariyer Tutkusunun Peşinden Gitmek mi? Bırak O Senin Peşinden Gelsin
2004 yılının baharında, üniversitedeki kıdemli dönemimde gelecekteki kariyerimle ilgili zor bir kararla yüz yüze kaldım. Microsoft’tan bir iş teklifi ve Massachusetts Institute of Technology’den (M.I.T.) bilgisayar bilimi doktora programına bir kabul mektubu. Aynı zamanda da bana tam zamanlı yazar olma seçeneğini sunan ilk bilimkurgu olmayan kitabımın taslağı geldi. Bunların üçü de çarpıcı biçimde farklı kariyer yollarıydı ve hangisinin benim için doğru olacağına karar vermek zorundaydım.
Yaşıtlarımın çoğu için bu karar endişe dolu bir korkuydu. Büyürken rehber danışmanlar, kariyer öğüdü veren kitaplar, medya haberleri ve diğerleri bize “tutkumuzun peşinden gitmeyi” söyledi. Bu öğüt hepimizin keşfedilmeyi bekleyen bir ön-tutkumuz olduğunu varsayıyor. Bu çağrıyı keşfedecek ve onu yaşamımıza adapte edecek gücümüz var ve böylelikle sonunda da mutlu olacağız diye düşünce devam ediyor. Eğer bizde bunu yapacak güç yoksa bıkkın ve doyumsuz olacağız ya da daha kötüsü hukuk okuyacağız.
Küçük bir gurup için bu öğüt anlamlı, çünkü net bir tutkuları var. Belki daima doktor, yazar, müzisyen ve v.b. olmak istiyorlar ve başka bir şeyi hayal edemiyorlar. Ancak bu felsefe kalan kısmımız üzerinde çok fazla baskı yapıyor ve uzunuzun kafa yormayı gerektiriyor. Eğer bu konuda dikkatli değilsek yaşamımızın gerçek çağrısını kaybetmekle sonuçlanacağını söylüyor. Ve seçim yaptıktan sonra bile onun etkilerinden bağımsız değiliz. Her zaman işimiz zorlaşıyor, birçoğumuz için uygun olmayan, yanıtlanamaz bir soruda merkezlenen varoluşsal krizlere itiliyoruz: “Bu gerçekten yapmak için dünyaya geldiğim şey mi?” Bu da sürekli şüphe, endişe ve kronik iş-değiştirme yaratıyor.
Üniversitedeki kıdemli yıllarımda seçeneklerimi düşünürken bütün bu Tutku Kültünü ve onun taleplerini biliyordum. Ama bunu ihmal etmeyi seçtim. Beni güdüleyen alternatif kariyer felsefesi basit bir önermeye dayanıyordu: İnsanların işlerini sevmesine yol açan özellikler geneldir ve işin özellikleriyle çok az ilişkilidir. Bu özellikler otonomi duyusu ve yaptığın işte iyi olduğun duygusu ve dünya üzerinde etki sahibi olmayı kapsar. İşyeri motivasyonu üzerine yapılan onlarca yıllık araştırmalar bunu destekler. (Daniel Pink’in kitabı “Drive” bu literatürün güzel bir özetini verir.)
Bu özellikler pek çok işte bulunur ancak kazanılmalıdır. Değerli becerilerini inşa etmek zordur ve zaman alır. Yeni bir pozisyondaki herhangi biri için doğru soru “Bu iş bana ne verir?” değil, “Ben bu işe ne veririm?” dir.
Öyküme DÖNECEK olursam, yalnızca az bir kafa yoruştan sonra M.I.T.’ye gitmeye karar verdim. Alternatif kariyer felsefeme uygun olarak kariyer seçeneklerimin üçü de bir tutku kaynağına çevrilebilirdi ve bu güven beni yanlış bir seçim yaptığım düşüncesinden kurtardı. M.I.T. yi seçmemle sonuçlandı, özellikle biraz da Doğu Kıyısı tercihiyle, ancak Sattle’daki Microsoft’un yönetim kurullarına gitmekle de eşit şekilde doyum duyardım. Ya da ilk kitabımın teşvikiyle sakin bir beldede yazmaya koyulabilirdim.
Mezuniyetimin ilk yıllarında sarsılmaz gerçek çağrımı bulacağım duyusundan kesinlikle hoşlanmadım. Doktora çalışmasının başlangıcı zor olabilirdi. Araştırmalar literatürüne henüz katkı koyacak kadar beceri kazanmış değildiniz bu da sinir edici olabilirdi. Ve M.I.T. gibi bir yerde parlak zihinlerle çevrilisiniz bu da sizi buraya ait olup olmadığınızı sorgulamaya götürebilir.
“Tutkularınızın peşinden gidin” ortodoksluğuna üye olmalı mıydım, olsaydım olasılıkla her gün işim için bir sevgi duymadığımdan endişe ederek ilk yıllarda bırakırdım. Ancak biliyordum ki doyum duyum zamanla artacaktı, işimde daha iyi oldukça. Dolayısıyla, çok çalıştım ve yeterliliğim arttıkça bağlılığım da arttı.
Bugün, Georgetown Üniversitesinde bilgisayar bilimi profesörüyüm ve işimi çok seviyorum. Deneyimimden çıkarabileceğim en önemli ders bu sevginin erken yaşta profesör olmak için yaratıldığımla hiçbir ilgisi yoktur. Bu belirli yolu seçmemle ilgili herhangi bir özel durum yoktur. Önemli olan şey, seçimimi yaptığımdır.
Mesleksel bakımdan çitin öte yanında otların daha mı yeşil olduğunu sürekli olarak merak eden genç insanlara bir öğüdüm var: Tutku peşinden gideceğiniz bir şey değildir. Dünyada değerli olmak için sıkı çalıştıkça sizin peşinizden gelecek olan bir şeydir.
Cal Newport “So Good They Can’t İgnore You” (O kadar iyisin ki seni görmezden gelemezler) kitabınınyazarı.
~ Anonim
Bir cevap yazın