Yaşlanan Kadına Yer Yok…
İzninizle Ne Düşündüğümü Söyleyeyim: Yaşlanan Kadına Yer Yok
Yaşamını 1960’ların seks sembolü olarak geçiren ve aynı zamanda erdemle yaşlanmanın bir modeli olan bir kadın biliyor musunuz?
“Her yaş büyüleyici olabilir, içinde yaşamanız koşuluyla,” demişti bir zamanlar Birgitte Bardot.
Sorun şu ki pek çok kadın onun bu görüşünü paylaşmıyor.
Hepimiz yaşlandığını kabul etmediğinden dolayı bizi huzursuz eden bir kadın biliriz. O, kaplanların geleneksel olarak avlandığı ortam olan dağlık arazileri trendi gece klüplerine çevirmiş bir kadındır. O yalnızca “Forever 21”de alışveriş yapmaz, bu adı aynı zamanda yaşamının mantrası olarak dikkate alır.
Never Never Land Disease pek çok kadını etkilemiştir, bir örnek, filmdeki Amy Poehler’in eğlendirici anne karakteridir. Kondoma ihtiyacı olup olmadığını sormak için neşeyle kızının seks anını keserek, şaşırtıcı bir şekilde köpek saldırılarına karşı bağışık hoppaca sahte göğüslerini taşıyarak ve kızının lise mezuniyet balosu resimlerine pek de dikkati çekmeye çalışmadan ama gizlice bakmaya çalışarak, gençliğine ümitsizce asılır.
Amacım yargılamak değil. Şimdi 30’umda, bana yaşlanma hakkında ne düşündüğümü, isminin “seksi” sözcüğüne uygulanabildiği tek anın “gösteriş” ile bağlantılı olduğu ve düşmenin dans hareketlerimle değil de göğüslerimle ilgili olduğu bu zamanda sorarsanız ne söyleyeceğimden emin olamam.
“Kırışıklıklar yalnızca gülümsemenin olduğu yeri gösterir,” diyor Mark Twain “Following the Equator”da.
Neden yaşlanırken erkekler seçkinleşiyor da kadınlar utanıyor? Bir kadının yüzünde bir çizgi gördüğümde erdem ve yaşama tanıklık görüyorum. Biz hepimiz yaşamımıza ilişkin gösterecek bir şeylere sahip olmak isteriz ve kırışıklıklar da varlığımızın ve hayatta kalımımızın bir göstergesidir.
“Yaşlanmaktan şikayet etmeyin,” diyor anonim biri.“ Pek çok kişi tarafından inkar edilen bir ayrıcalıktır o.”
Deneyimden gelen kesin bir güç var ve yaşamın zorluklarından geçmiş, ona hakim olmuş ve neye benzediğini umursamadan kendi cildi içinde olmayı sevmiş güçlü bir kadından daha fazla esin verecek hiçbir şey yoktur benim için.
Bunlar 20’li yaşlarında ortalama bir kadında bolca bulunabilecek özellikler değildir; bunlar yaşamla biriken şeylerdir.
Linda A. Mooney, David Knox ve Caroline Schacht , “Sosyal Sorunları Anlama” adını verdikleri kitaplarında yaşlanmaya olan bu olumsuz bakışın bütün kültürlerde olmadığını açıklıyorlar. İskandinav ülkeleri yaşlıların evde bakımı için hükümet desteği sağlıyor ve Japonya’da bir kişi ne kadar yaşlıysa ona o kadar hürmet ediliyor, masanın başında oturma, odaya ilk girme hakkı elde ediyor ve ailenin başı olarak dikkate alınıyor.
Kuşkusuz Holywood’un gençliğe takıntısının yaşlanmaya herhangi bir iyiliği dokunmadı.
“30 Rock” televizyon şovunda, yüze tehlikeli botoks tertibi uygulaması, kollogen tedavileri, kimyasal soymalar ve köpek balığı DNA’sı aşılaması kullandıktan sonra sığ ve salak ünlü, Jenna, harika göründüğüne inandı.
“İtiraf ediyorum, 10 yaş genç görünüyorum,” diyor Jenna.
“Hayır, daha da genç,” diyor Tina Fey’in karakteri. “Bir fetusa benziyorsun.”
Genç kızlar 20 yaşındakiler gibi giyinirler, çünkü daha büyük olmak isterler ve orta yaşlı kadınlar 20 yaşındakiler gibi giyinirler çünkü daha genç olmak isterler. Hayatımızın yarısını yaşamlarımızın birkaç yıl dışında olmayı ve diğer yarısını da onları tekrar yaşamayı umarak yaşarız. Neden yalnızca tam olduğumuz yerin değerini bilmeyiz?
“Soru soran yıllar ve yanıt veren yıllar var” demişti bir zamanlar yazar Zora Neale Huston. Yaşamlarımız bir nedenle yaşam çevrimini izliyor ve sürekli diğer zamanı özlemek bugünün güzelliğini gizliyor.
“Bir gün bir adam bana yaşamın en iyi zamanının hangisi olduğunu düşündüğümü sordu,” diyor gazeteci ve yazar Ray Stannard Baker. “’Niçin, diye “düşünmeden yanıtladım, şimdi.’”
Teresa Sheffield
http://unews.com/2011/10/11/let-me-tell-you-what-i-think-no-country-for-aging-women/
~ Gene Cohen
Bir cevap yazın