Sosyal Yalnızlığın Çözümlenmesine Yeni Bir Bakış

Yaşamlarımız cep telefonları ve bilgisayarlarla dolu. Facebook ve Twitter’la da. O halde nasıl oluyor da bugün daha önce olduğumuzdan daha yalnızız? Fazlasıyla bağlantılı ama tamamen yalıtılmış bir toplumda yaşıyoruz. Yalnızlık birçok insanın yaşamına sinmiş. Bu konuda konuşmamamız dışında.

“Yalnız: Bir Hatırat” (Lonely: A Memoir) kitabının yazarı Emile White’ı katmıyoruz. Bu konuda bir kitap okumayı kim ister ki? Bir çok insan onun bu en tabu olan konudaki -yalnızlık- araştırmasını ve onun -başarılı bir Toronto çevre avukatı-  2002-2006 yılları arasındaki bu yoğun krize nasıl dayandığını okuyor.

Kısmen anı, kısmen soruşturma olan “Yalnız” belki hiç bir zaman çok satanlar listesine girmezdi, ama büyük bir ekol geliştirdi Şubat ayında yayınlanmasından sonra. “The lovely Bones”un yazarı Alice Sebold onu “başyapıt” olarak adlandırırken normalde müstehzi bir dedikodu blogu olan Jezebel.com  bunu kimsenin konuşmak istemediği bir konuda herkese yapılmış tutkulu bir çağrı olarak yorumladı.

İnsanların Facebook, Skype, cep telefonları, mesajlaşma ya da diğer sosyal medya yollarıyla daha bağlantılı olduklarını iddia ettikleri bir zamanda biz aslında belki daha çok Eleanor Rigby gibiyiz, herkesin önünde “kapının yanındaki bir kavanozda tuttuğu yüzü takan”, özelde eve, boş bir apartmana, boş bir yaşama giden.

Bu Ms. White’ın yaşamıydı.

“Bu umut duygusunu tutmadım,” diyor Ms. White yalnızlık durumunun fazlasıyla uzun süredir ihmal edilen bir sağlık konusu olduğunu tartıştığı kitabı konusunda yapılan yakın tarihteki bir söyleşide. “Genç, fit ve sağlıklı biri olarak aldatılmış hissediyordum, hayatımda daha fazlası olmalıydı ve tersine ben boşluğa saplanmıştım.”

Yaşlı, üniversiteli bir çömez, boşanmış, dul ya da ebeveynler olalım çoğumuz her zaman olduğundan daha yalnızız. Ekonomiyi suçlayın, iki işte çalışma ihtiyacını suçlayın, uzun işe gidiş-geliş saatlerini suçlayın. Şehir dışına yayılmayı ya da şehrin anonimliğini ya da çok fazla televizyon ya da interneti.

2006 yılında American Sociological Review’de basılan kapsamlı bir araştırma Amerikalıların sosyal olarak yalnızca yirmi yıl öncesinden çok daha yalnız olduğunu buldu, katılımcıların çeyreği güvenecek bir kimseleri olmadığını söyledi. Bu sayı aslında yirmi yıl içinde yüzde 10’dan yüzde 24.6’ya çıkarak ikiye katlandı.

Ve bu yalnız yaşayan insanlar için değil sadece. Evli insanlar da kendilerini yalnız hissedebiliyor. Cool işleri olan, kalabalık apartmanlarda yaşayan genç insanlar da kendilerini yalnız hissedebiliyor.

Anna North, 27,  elemanlarının  uzun bir partideymişcesine  eğlenip keyif aldığı  bir sanal dedikodu sitesi olan Jezebel.com’ da “Yalnızlık” konusunda beğenilen bir parça yazdı ve kitabın kendinde etki yaptığını söyledi.

“Boston’da Atlantic Monthly’de staj yapıyordum ve öyle eğlenceliydi ki ancak hatırlıyorum aynı zamanda deliriyordum da” diye not almış. Erkek arkadaşı başka bir yerde yaşıyordu o California’dandı “ve çalıştığım diğer insanların hepsi Doğu Kıyısındaydı.” Stajı bittikten sonra “Geçirmek zorunda olduğum birkaç haftam vardı, kurgum üzerinde çalışmaya gayret ediyor ve şehri dolaşıyordum” kendimi yalnız hissederek.

Saati 10 dolardan başlayan fiyatlarla yalnız hissedenin  bir arkadaş kiralayabileceği RentaFriend.com (Kiralık arkadaş.com) sitesine başvurmalıydı (Amerika ve Kanada’da Pittsburg’daki bir düzine kadarı dahil 120.000 kayıtlı ad var bu sitede.)

Gerçekten de servis yalnızca an meselesi diye yazıyor Abigail Goldman Las Vegas Sun’da “bizim modern denklemimizin özeti: Toplum Düşüşü +Facebook+yalnızlık+80-saat-iş-haftaları+endişe+Büyük Gerileme+PayPal=RentAFriend.com.”

“Yalnız”da Ms. White yalnızca kendi yolculuğunu belgelemiyor aynı zamanda yalnızlığın eyalet çapında derinlemesine bir araştırmasına da –bazı insanları buna diğerlerine göre daha yatkın yapan genetik bileşim olasılığı dahil- giriyor. Hayatta kalıma yardımcı olması için diğer insanlarla düzenli bağlantılı olmak için beynimizin fiziksel bağlantıda olduğunu tartışan Chicago Üniversitesi profesörü John T. Cacioppo’dan da sık sık alıntı yapıyor.

Bu konuda 30 yıldan daha fazla bir zamandır araştırma yürüten Dr. Cacioppo, Yalnızlık: İnsan Yapısı ve Sosyal Bağlantı Gereksinimi kitabının yazarı, Ki o neuroscience’ı, sosyal psikolojiyi ve bilişsel bilmi bir hayli entegre ve ulaşılabilir bir tez olarak bağlıyor: “Doğa bir bağlantıdır” ve biz yalnızlığı bize tehlike yaratacak kadar ihmal ediyoruz.

Üstelik, kendini yalnız hisseden bir arkadaşınız varsa, sizin de yüzde 40-60 arası kendinizi yalnız hissetmeniz olasıdır, çünkü kendini yalnız hisseden insanlar, zayıf bağlantı kavrayışına sahiptir, her nasılsa diğer insanlara geçen bir durum.

İç karartıcı, değil mi?

Popüler Bir Konu Değil

Yalnızlık Beatles’dan Sherwood Anderson’a, Roy Orbison’a kadar artistler ve yazarlar için verimli bir konuydu ve Amerika’nın sosyal dokusunun yıpranması üzerine çok mürekkep harcanmıştır, en başta Harvard’lı sosyolog Robert Putman’ın 2000 yılındaki kitabı “Yalnız Bowling Oynama” da. 1986’yılında 30’lu yaşlardaki çalışan kadınlar feminizmin yararlarının bir şekilde evliliği, çocukları, iş dışındaki yaşamı feda etmek anlamına gelip gelmediğini sorgulamaya başladı. Geniş ölçekte okunan bir baş makalede başarılı bir iş kadını olan Sharon Cohen şöyle hayıflanıyordu: “Bazen eğer şimdi ölsem mezar taşımda; “Burada Sharon Cohen yatıyor. Çok fazla magazin okudu.”  yazardı diye hayal ediyorum.

Ancak onun çok daha iyi bilinen kuzenine –depresyon- göre yalnızlık bir sağlık konusu olarak medyada çok fazla yer almaz ya da Diagnostik İstatistik Manuel’ de (DSM) –sağlık profesyonellerinin psikiyatrik hastalıklar rehberi- listelenmez.

Son yıllarda bir avuç kadar araştırmacı yalnızlığı ölüme, bunamaya ve hastalıklara bağlayan çığır açıcı araştırmalar yaptılarsa da yalnızlığın resmi DSM statüsünün olmayışı büyük federal fonları ya da ilaç-endüstrisinin desteklediği araştırmaları cezbetmediği anlamına geliyor.

DSM’de listelenmiş değil çünkü yalnızlık genelde fonksiyon yapmayı bozuyor olarak görünmüyor ve karmaşık semptomlardan oluşmuyor, diyor Dr. Ellen Frank,  Pittsburg Üniversitesinde tanınmış psikiyatri profesörü.

“Yalnızlık belki çok acı verici ve aslında belki de biyolojik temelli –derin bağlanma için kapasiteye yol açan hormon çok az. Bu hala tek bir belirti.”

Depresyondaki insanlar her şeyden mutsuzdurlar, halbuki kendilerini yalnız hisseden insanlar diğer insanlarla olan ilişkilerinden doyumlu değildirler,” diyor Iowa Üniversitesi araştırmacısı, bu küçük araştırma alanında geniş ölçekte kullanılan  UCLA  yalnızlık skalasını da geliştiren Dan Russel.

Kesinlikle, yalnızlık depresyona yol açabilir ve depresyonlu insanlar yalnız olabilir “çünkü etrafta olmaları o kadar da eğlenceli değildir,” diyor.

En yüksek yalnızlık düzeyi lise ve üniversite öğrencileri arasında bulunuyorken en düşük düzey şaşırtıcı olarak yaşlılar arasında bulundu diyor Mr. Russel –ancak bu düşük sayılar birdenbire yalnızlık hakkında soru sorulduğunda evet demeye karşı genel bir direnç de olabilir, diye not ediyor.

İnkar, Sonra Terapi

Ms. White zamanının çoğunu durumunu saklamakla geçirdi, en sonunda terapi aramaya ve kitabı için araştırmaya başlamadan önce.

“İnsanlar yaşamlarında yalnızlığı saklar,” diyor. Bizim kültürümüzde eğer yalnızsanız, bir şekilde başarısızsınızdır. İhtiyaç içindesinizdir ve her nasılsa insanlar sizi sevmez. Bir şekilde bu sizin suçunuzdur.”

Onun yalnızlığı bir ayrılık ya da boşanmadan gelen türden değil –ancak kronik yalnızlık, sonunda bağışıklık sistemini bozan ve insanları kendi içlerine daha da fazla çekilmeye eğilimli yapan türü, insan sağlığı için tehlikeli sonuçları olan korkunç bir çevrim.

Onunki – öyle görülüyor ki – yalnızlığa mahkum bir yaşamdı. Ebeveynleri boşandıktan sonra, 4 yaşındayken annesi – o da yalnızdı—onu desteklemek için saatlerce çalıştı, evde onu çok fazla yalnız bırakarak. Ailesinin “doyumlu yalnızlık” olarak gördüğü şey aslında “ürkünç bir yalnızlıktı, diye yazıyor, kendi başına çok fazla bırakılmış, üst kata çıkmayı reddeden  ve hayali bir ikiz erkek kardeşle uzun, gergin konuşmalar yapan bir çocuk.

30’larındayken Ms.  White küçük bir avukatlık şirketinde uzun saatler çalışıyordu, arkadaşlardan çok uzak olan evine her akşam gidip gelerek.  İlişkiler başlardı ve teklerdi.  Sağlık sorunları olmaya başladı – dikkati dağınıktı ve uykusuzdu ve doktoru erken menopozdan, 34 yaşında, rahatsız olabileceğine işaret etti.

Avukat olarak eğitimi –herşeyi sorma ve inceleme- sonunda onu kurtardı durumunu araştırmaya başlamasına zorlayarak.  Aynı zamanda basketbol ligine de katılarak şimdiki partnerine rastladı ve anlamlı bir bağlantısı oldu.

“Yalnız” okunması zor bir kitap, en azından yalnızlığı yıkmayı becermiş kişiler çocuk kakofonisiyle ya da doyurucu bir çalışmayla çevrelenmiş bulur. Zihin konuya tekrar dönmeye isyan eder,  sonra ne olacağını anlamak için sayfayı çevirmeye zorlandığımız gibi.  O hiç toparlanabildi mi?

Uzun hikayenin kısası: Partneri Newfoundland’de iş aldığında Ms. White onunla oraya taşındı ve kitabını yayınladı genelde beğeni dolu eleştirilerle.

Mackenzie Carpenter

http://www.thirdage.com/friendship/new-focus-on-how-to-resolve-social-isolation?page=2

“Yaşlılık sizi bulmaz, siz yaşlılığı bulursunuz.”
~ Barbara Castle