Five Wells’in olgun bloggerı Mary Ann, Sue Perlgut ve Christoher Julian’ın  Emekli Olmak İçin 101 Yol ya da Olmamak! adlı yeni bir belgeselinde rol aldı. Belgeselde baştan sona kendileriyle röportaj yapılan sekiz “emeklinin” hiçbiri, hepsi de New York’da Ithaca civarında yaşıyor, durumu kolayından almıyor.  Biri yabancı diller öğretiyor. Bir çift ticari anlamda orkide yetiştiriyor. Diğerleri okul servislerinde yardımcı olarak çalışıyor, evlerde temizlik ve hasta bakıcılık yapıyor. Mary Ann de şehir kurulu üyesi.

Ve bütün bunlar gönüllü yapılan çalışmalara, bahçede ve korolarda çalışmaya, dans  ve egzersiz derslerine gitmeye, kümes hayvanları yetiştirmeye, seyahat etmeye ve eğitime ek olarak yapılıyor. Bu insanların yaşamları ve ilgi alanları herhangi bir genç insan grubununki kadar çeşitli.

Bir çoğunun “senior citizen” (yaşlı vatandaş) sözünden benim kadar hoşlanmadığını görmek hoş.  Kendilerini geleneksel anlamda emekli olarak görmüyorlar. Para kazandıkları bir işten emekli olmak onların çoğu için bir seçenek değil, nedenlerinden bazısı bu.

Belgesel, röportaj yapılanlar arasındaki sağlık ve para sorunlarından söz ediyor ancak bu ayrıntıları iyimserliğe odaklanabilmek için yüzeyden geçiyor. Ancak farklı anlarda hemen hemen hepsi paranın öneminden söz ediyor: “Sosyal güvence yeterli değil.” “Paranızı biriktirin.” “Her maaşınızdan -5 dolar bile olsa- biriktirin.” “Biriktirin.” “Biriktirin.” “Biriktirin.”

Bir katılımcı dışında, diğerleri yaşlı merkezleri için zamanlarının olmadığını, çok meşgul olduklarını “her zaman yaptığımı hala yapıyorum” (her ne kadar birisi bir pişmanlık göstermeden biraz daha yavaş yaptığını söylese de) söylüyor. Bu önemli bir nokta.

Orta yaş kariyerlerimizi bütünüyle ya da yarı zamanlı olarak bile sürdürmüyor olmamız kariyerimizle ya da boş zaman etkinliklerimizle ilgili ilgi alanlarımız ve tutkularımız değişiyor anlamına gelmez.

Ben hayatım boyunca önemli yayın organlarında çalıştım ve hala izliyorum, trendleri takip ediyorum, gazetecilikle ilgili yazıları okuyorum ve onlarca yıllık çalışma hayatımdan elde ettiğim bilgiyi şimdiki “kariyerim” yaşlıbloging’ine uyguluyorum. Bu belgeselin de net bir şekilde gösterdiği gibi bunda yalnız değilim.

E-maille yapılan bir söyleşide yapımcı Sue Perlgut, “emekliliğin” ne olduğuna ilişkin yeni bir sözcük bulmaya gereksinimimiz olduğunu düşünüyorum, birçok insanın yaptığına bakıldığında  iyi bir sözcük değil.” dedi. Sue haklı. “senior citizen” gibi “emeklilik” de sallanan koltuklarında uyuklayan ya da televizyon izleyen insanların imajlarını veriyor.Ancak, ben bu aşağılayıcı kavramın hep böyle olup olmadığını ve bu belgeseldeki insanların, emekliliği gerçekten “yeniden tanımlayıp” tanımlamadıklarını -medyada baby boomerların   sürekli olarak  bunu yaptığının bize söylendiği gibi- merak ediyorum.

Büyürken, bildiğim yaşlı insanlara ilişkin anılar onların diğer herkes kadar meşgul olduğu şeklindeydi. Birisi her gün kilisede çalışırdı. Bir arkadaşıyla yaşayan bir büyükanne anneleri öldükten sonra ailenin okul öncesi çocuklarını büyüttü. Çevredeki bir yaşlı adam yöredeki birçok ev sahibi için bahçıvan olarak çalıştı. Ve annem neredeyse ölümüne kadar önceki işvereninin yönetim kurulunda üye olarak çalıştı.

Ben etrafta hiçbir şey yapmadan oturan yaşlılar hatırlamıyorum. Eğer “emekli” insanlar günümüzde eskiden olduğundan daha fazla yeni ya da yarı zamanlı işlere girişiyorlarsa ,50 yıl öncesine göre bugün bunun için daha fazla fırsat olduğundandır. Özellikle internetten dolayı çok sayıda iş evden yapılabiliyor . Bundan dolayı ve yeni tür servis işlerinden dolayı başlama masrafları günümüzde minimum.

Biz gençken yaşlıların ne yaptığını yanlış hatırlıyoruz sanıyorum ve “aktif emeklilik” denen şey bize söylendiği gibi yeni bir şey değil. Bu canlı ve düşünce dolu video çağdaş emekliliğin bir fotoğrafından daha  fazlasını veriyor; yaşlıların günlük yaşamlarında – evlerinde ve çeşitli çabalarında-  ne olduklarını göstererek büyük bir iş yapıyor.

101waystoretireornot.com da daha fazlasını bulabilirsiniz.

http://www.timegoesby.net/weblog/2007/08/what-its-like-t.html

“Geçmiş bir önsözdür.”
~ Washington D.C.de Ulusal Arşiv önündeki bir levhadan