Olma Sanatı
BÜYÜME SANATI, SONUNDA KENDİNİZ OLABİLMENİZ İÇİN BASİT YOLLAR* (Son)
Bir gün, bir zamanda büyüyeceğiz, master planı bile inceleme yetkinliğinde olmadan. Bazıları bunu katedrallerin inşa edilmesine benzetir, aşama aşama, onlarca, hatta yüzlerce yılda, mimarları, hatta projeleri bile olmaksızın. Aynı şekilde çocuk da gelecekte olacağı erişkini ancak, son şekli bittiğinde görünür olacak biçimde yaratır.
Nereye gittiğinizi anlamak için geriye bakmayın. Yanıt önünüzde. Nefretlerinize, anılarınıza ve bilgelik incilerinize tatil anlarınıza yaptığınız muameleyi yapın. Bırakın toz tutsunlar. Daha sonra olacağınız kişinin öncüsü olun.
Kendinizi bir İtalyan göçmenin kızı olarak tanıtacağınıza niçin “Montana’daki küçük bir evin gelecekteki sahibiyim’, ya da “yeğenlerimden en genç üçünün en iyi teyzesiyim” ya da “ikinci kocamın ilk karısıyım” diye tanıtmıyorsunuz?
Ancak, biz, anne ve babalarımızın nereden geldiklerinin, ne yapmış olduklarının ve ne olduklarının hesabını geçmiş zamanda vermeye başlamayı severiz. İlkel toplumlarda, insanlar kendilerini tanıtmanın bir yolu olarak soyağaçlarını ezbere söylemeye alışıktılar. Günümüzde nereden geldiğimize ilişkin merak hala kendilik duygumuzu dürter.
Dünyanın büyük öyküleri daima sonradan anlaşılacak şekilde anlatılır. İnsanlar bırakacakları şeyler hakkında konuşsalar da onları tarih açısından, gittikleri zaman insanların ne anlayacağı bakımından anlatmaya çalışırlar. Kendilerini gelecek yüzyılda meşhur edecek bir kitap ya da senfoni yazıyor olmalıydılar, ölüm ilanlarını yazarlar.
Sezgilerinizi beş, yirmi, yüz yıl sonrasına projekte ederek geleceğe başlangıç yapın. Aynaya bakın ve kendinizi altmış yaşında olmak istediğiniz kişinin daha genç versiyonu olarak görün. Çocuklara olacakları erişkinden dolayı saygıyla muamele edin. Gelininizi oğlunuzla evli bir kadın olarak değil, torunlarınızın çocuklarının anneanneleri olarak düşünün.
Çoğumuz bir yaşam öyküsünü benimseriz, onun gerçekliklerini aşikar kabul ederiz. Olayların dizilimiyle ilgili farkındalığımızın kronolojik gerçekliği yansıttığını varsayarız. Öyle değil, günümüz tarihçilere göre. Biz kendi biyografimizin post modern jargonda dedikleri “güvenilmez hikayecileriz” –kendimiz hakkında bütün gerçekleri bilmeyen ve dolayısıyla da tüm anlamı kavrayamayan sübjektif görgü tanıkları.
Kendi algınızla aldatılmaktan kaçınmak için, hayal gücünüzü kullanın ve hayatınıza başkasının, sizden mümkün olduğunca farklı birisinin, gözünden ikinci kez bir bakın. Kasanın arkasındaki kızın sizi nasıl gördüğünü anlamaya çalışın. Asistanınızın sizi erkek arkadaşına nasıl anlattığını. Ya da evinize yemeğe gelmiş Çinli bir değişim programı öğrencisinin zihninden ne geçtiğini. Kendi başınıza algılayabileceğiniz herhangi birşeyden daha ince nüansları ortaya çıkaran bileşik bir imaj ortaya çıkacaktır.
Başka insanlar üzerindeki izleniminizi düzeltmek icin savunmada olmayın. Onlar size hayransa onların önünde başarılarınızı küçültmeyin. Kıskançsalar başarılarınız için özür dilemeyin. Onlar için kim olduğunuz sizinle değil, onlarla ilgilidir. Nazik olun ve onların hikayesinde oynadığınız rolü kucaklayın.
Orta yaş krizi dediğimiz, genellikle çelişkili olan hikayeler, mevcut olaylar dizisiyle içinde bulunduğumuz dünyanınki arasındaki ayarlamadır. Genellikle duruma değişiklikler yapmaya çalışarak tepki veririz. İşaretleri açıktır: erkekler azalan saçlarını düzeltip yeni gözlükler alırken kadınlar altından gümüşe ya da gümüşten altına doğru mücevher değişimine giderler.
Yeni bir yaşam tarzından çok yeni bir metafora gereksinimimiz var, varlığımız için. Eğer kendi açınızdan işlerin değişme şeklini beğenmiyorsanız, yüksek sesle ağlamak için iç senaristinizi kovun! Yerine bir şair alın. Ya da bir filozof. Ya da bir Zen Ustası. Ya da bir post modern tarihçi. Hikayenizi, kahramanları ve kötü adamları dışarda bırakarak uygun sonlu yeni bir yorumla biri tekrar anlatabilir.
Bütün tutkularınızı, takıntılarınızı, önyargılarınızı ve kara sevdalarınızı düzgün bir başlangıcı, ortası ve sonu olan bir öyküye sıkıştırmayın. Bu sizsiniz, hatırlayın? Sir walter Scott’un yazdığı Ivanhoe değil.
Mitoloji
Çocuklarımızı yanlış yönlendirmeyi durdurmalıyız. Onlara gerçeği borçluyuz. Er ya da geç öğrenecekler, o halde neden sessiz sinema oyununu daha fazla sürdürelim? Gençlik mitini mümkün olduğu kadar çabuk yıkalım.
Hemen şimdi yaşamak için en iyi yaşın onsekiz değil, ellibeş olduğunu söyleyecek gönüllülere ihtiyacımız var.
Anne ve babalar oğullarına ve kızlarına insanın yaşlandıkça daha çok eğlenebileceğini açıklamalı. Dünyanın bütün oyunları ve oyuncakları büyümekle alacakları zevkle kıyaslanmaz. Arkadaşlarla oynamak erişkinler olarak yaşamlarının zamanına sahip olma ciddi işi için tek uygulamadır.
Başka bir deyişle, çocuklar, gençken mutlu olmak zorunda olduklarını düşünme endişesinden korunmalıdırlar. Eğer sonraki yıllarında beceriksiz başlangıçlarını tamir etmek için sayısız fırsata sahip olacaklarını bilirlerse çocuklukları öyle acımasız bir hayal kırıklığı olmayacaktır.
Kendi gençliğinizi hatırlayın. Genç olmanın zor olduğunu önceden bilseydiniz ne kadar iyi olurdu. Odanıza gönderildiğinizde öyle incinmezdiniz. Ya da yaz sonunda arkadaşınıza güle güle dediğinizde öyle kalp kırıklığı yaşamazdınız. Ya da babanız garsonla hava yapmak için Fransızca konuştuğunda öylesine kızmazdınız. Ya da yanınızda seks koşulduğu zaman öyle utanmazdınız.
Haydi, yaşın yararları konusunda dürüst olalım. Gri sessizlik duvarını yıkalım ve gelecek kuşağa gelmesini dört gözle bekleyecekleri heyecanlı bir şeyler verelim.
Dayanın çocuklar. Yaşlanmak nihayetinde genç hissettiriyor. Sonunda yaşama sevincine, tutkuya ve hem beden hem de ruhun gururlu sahibi olmanın sıradışı zevkini çıkarma anlayışına sahip oluyorsunuz.
Hayatınızın Hikayesi
Yaşlandıkça hikayemiz kısalır. Kendimiz hakkında ne kadar az söylersek o kadar doğru olduğunu hissederiz. Tuhaf bir şekilde parçalarımızın toplamından daha az oluruz.
Gençken derecelerimizi, mesleki başarılarımızı ve ödüllerimizi anlatmak için üç sayfalık bir özete gereksinim duyarız. Yirmi yıl sonra ehliyetlerimiz bir paragraflık bir biyografiye sığar. Ama ancak, bir cümlelik basılı bir tarifle kendimizi belirlediğimizde tam olarak becermiş oluruz.
Kim olduğunuzu ve ne yaptığınızı açıklarken önemli ayrıntıları atlayarak deneyimlerinizin özünü yakalayın.
Birçok yeteneğiniz varsa önemsizmiş gibi gösterin. Onun yerine çocuklarınızı övün.
Eğer bir yazarsanız kitaplarınızın adlarını atlayın. Ama nerede oturduğunuzdan bahsettiğinizden emin olun.
Eğer bir şirketiniz varsa, ne iş yaptığınızı anlatmayın ama müşterilerinizin adını listeleyin.
Eğer 1960’dan önce doğmuşsanız, deneyimlerinizle hava atacağınıza yarı yaşınızdakilerden alıntı yapın.
Eğer meşhursanız şöhretli isimlerden bahsetmeyin, onun yerine gelecek projeniz hakkında konuşun.
Eğer en iyisiyseniz, başkalarına söylemeyin, dostlar bunun içindir.
SONUÇ
Yaşlandığından şikayet eden insanlarla sık sık karşılaşırsınız, genellikle oldukça da gençtirler. Gençliklerini zararsız bir şekilde atlattıkları için ne kadar şanslı olduklarının henüz farkında değildirler. Gene de onlara birkaç yıl daha verin, şanslarını tamamen taktir edeceklerdir.
Bir insanın yaşamının ikinci kısmı hiçbirşeye ikincidir. Bunu anlamak için bu kadar çok beklemek zorunda olmamız çok kötü. Keşke insan daha çabuk yaşlansaydı! Fakat böyle. Sonunda yetişkin kendiniz olduğunuzda, yılları saymayı bırakırsınız. Eskiden ‘geleceğim’ demiş olduğunuz pozisyonuna girersiniz, bir kendine getiren ‘şimdi’ ya da ‘asla’ zamanı.
Büyüdükçe gözünüzü ileriye dikin. Yaşın saati geriye bakanlar için atmaz.
*Veronique Vienne, 2000: The Art of growing Up. Simple Ways to be Yourself at last.
~ Anonim
Bir cevap yazın