Yaşamımızın İkinci Yarısı İçin Kazanma Stratejileri* (1)
Yürekten Özlem
Geleneksel akıl, hayatınızın ilk kırk yılının –ilk yarı- en heyecanlı ve üretken yıllar olduğunu ve kalan yılların önce bir düzlüğü ve sonra da emekliliğe doğru yamaç aşağı bir kayışı temsil ettiğini kabul eder. Ben, bunu hiçbir zaman benimsemedim, tersine, ellime geldiğimde altın yıllarım için hazırlanmam gerektiği fikrini iddia ettim. İnanılması güç fakat basit bir şey keşfettim: Bazen dördüncü on yılınızda başlayan ve rahatlıkla altmış beş yaşın ötesine geçen yaşamınızın ikinci yarısı, en iyi yıllarınız olabilir. Zihninizi işlek tutmak için aktif kalmaktan ve bir kaç iyi hobi bulmaktan söz etmiyorum. “Bir insanın yaşamının en iyi yılları onu ikinci yarıda bekliyor” derken çok ciddiyim. Bu, ikinci yarının, enerjinin azaldığı ve emeklilik için hazırlanılan bir zaman olduğunu reddeden ben ve herkes için doğru. Sizin için de doğru olabilir.
Eğer bir girişimciyseniz ve kırklarınızdaysanız on yıl içinde rahatlıkla emekli olabileceğinizi bilirsiniz. Fakat aynı zamanda genç, hareketli, yeteneklisinizdir ve en önemlisi hayatınızın kalan kısmını bir emekli kasabasında diğer yaşlılarla geçirmeye isteksizsinizdir. Hayatınızın kalan kısmında anlamı olacak ve gerçek kendinizle bağlantı kuracak bir şey yapmak istersiniz. Değerli yetenekler kazanmışsınızdır ve büyümeye, gelişmeye devam etmek istersiniz. Ruhunuzda yavaş yavaş patlamaya giden bir özveri duygusu vardır, sizden dolayı dünya birazcık daha iyi olsun diye geriye birşey bırakmak istersiniz.
Sahayı Bırakma
Yarı Zamana Hoş Geldiniz
Dördüncü on yılınıza yaklaşırken kim olduğunuza ve nereye gittiğinize ilişkin yoğun olarak düşünmeye başlarsınız. Bu kaçınılmazdır ve bunun evrensel olduğuna inanıyorum. Bazı insanlar yaşamın bu dönemine patolojik olarak yaklaşır ve ona “kriz” derler. Ben daha olumlu bakıyor ve “yarı zaman” –insanın yaşamında başarıyı anlama dönüştürmek için yollar araştırdığı bir ara dönem- diyorum.
Siz seçiminizi yapın –krizde misiniz yoksa yarı zamana mı geldiniz?
Orta Yaş Krizi Yarı Zaman
Yaşlanmadan korkma Geleceği özleme
Endişeli, üzüntülü Heyecenlı, acelesi olma
İlgilerin daralması İlgilerin genişlemesi/rönesans
Yorgunluk, depresyon Yenilenme, umma
İtici tepkiler Stratejik düşünme
Kapanma, çekilme Açık, katılım halinde
Diğer insanların gündemine isyan Kendi gündemini yapma
Değerler güvenliği Güvenlik bir uydurmadır
Artık yirmi yaşında olmadığı şokunundan çıkar çıkmaz yarı zamanlılar kriz fikrinden uzaklaşır. Çeşitli beceriler elde etmiş ve başarı duygusuna ulaşmış olmanın yanı sıra, yaşamlarının bu olgun, orta döneminde hala muazzam enerjileri, yaratıcılıkları ve entellektüel kapasiteleri olduğunu keşfeder. Aşağıdaki gerçekleri dikkate alın:
- Elli yaşında olan birçok insan bir otuz yıl daha yaşayacaktır. İstatistikler bu varsayımı destekliyor. Elli yaşındaki bir kadın, kanser ya da kalp krizinden ölmezse 92 yaşını görecek şekilde yaşayacaktır. Erkekler bu istatistiğin yalnızca biraz gerisindedir.
- Çoğumuzun büyük anne ve babalarımızın asla sahip olmadığı ikinci bir erişkinlik dönemine sahip olması çok olası. Geçen yüzyılın bitiminde ömür uzunluğu beklentisi 50 yaş dolayıydı.
- Verilen ek yıllar sağlık, canlılık ve yüksek ölçüde katkıda bulunma kapasitesiyle belirgin olacaktır.
- Geleneksel anlamda emeklilik altmış yaşına yaklaşan birçok insan için artık uygun olmayacaktır.
Yıllardır gittiğim bir berbere birkaç ay önce gittiğimde bu gerçekler özellikle netleşti benim için. Berberin 82 yaşında ölmesi alışılmamış bir durum değildi. Ancak, ölümünden üç ay öncesine, hastalanıncaya, kadar çalışmak artık bir norm olmakta ve bana da büyük ölçüde çekici gelmektedir.
Peter Drucker’ın bana “Yaşamak için otuz yılın kaldı ve onlar hayatının en iyi otuz yılı olacak” dediği anı hiç unutmam.Tam otuz yıl benden yaşlı olan bu adam hayatının son otuz yılında en iyi ve en üretken çalışmasını yapmıştı. Dördüncü onyıldan sonraki yıllarda çok büyük üretkenlik ve etki yaratmanın canlı kanıtı…
Bir konferansımda yarı zamanlarını yaşayan dinleyicilere aynaya bakıp da kendilerini yaşlı bir insan olarak dikkate alacaklarında kaç yaşlarında olacaklarını düşünmelerini istedim. Tam olarak % 80’i yetmişbeş yaşından sonra kendilerini yaşlı kabul edeceklerini söyledi. Kabul edip etmeyin ve plan yapıp yapmayın, eğer kırklarınızdaysanız, önünüzde büyük bir olasılıkla en az otuz yıl, en yüksek derecede katkı koyma potansiyeliniz var.
Babalarımızın, yaşamlarının ortalarına yaklaştığında emeklilik konusundaki en önemli soruları “bir yirmi yıl daha yaşayabilir miyim?” ve “emekli olmak için yeterince param olacak mı?” idi. Önümüzde bir otuz-kırk yıl daha artmış bir potansiyelle bizim büyük sorumuz ise şudur: “Hayatımın kalan kısmıyla ne yapacağım?”
Yarı döneme geldiğini hissetmek yaşla pek ilgili değil ama eğer kırklarınızdaysanız ve en azından onbeş yıldır kazançlı bir iş yapıyorsanız, bahse girerim ki, kendinize sormaya başladınız, “altmış beş yaşına kadar bunu yapmaya devam edecek miyim?” ve “bunu gerçekten istiyor muyum?
Aşağıdaki sorulardan herhangi birini soruyorsanız siz de yarı zamanda olmalısınız.
- Şu anda benim için önemli olan bir şeyi kaçırıyor muyum?
- Aslında tutkuyla yapmak istediğim nedir?
- Ben kimim?
- Neye değer veririm?
- Önümdeki on yıl, yirmi yıl içinde neyi yapıyor olmak isterim?
- Bitmemiş görevim nedir?
- Hangi yeteneklerimi zaman icinde mükemmelleştirdim?
- Hangi yeteneklerimi kullanamadım?
- Daha düşük bir gelirle yaşayabilir miyim?
- Başarılı olduğum halde neden kendimi kötü hissediyorum?
Yarı zamana diğer bir bakış da yaşam olaylarıyla mümkündür. İlk yarı olayları eğitim, evlilik, işe giriş, aile kurma v.b. dir. İkinci yarı olayları yeniden biraraya gelme, çocukların evden ayrılması, erişkin statüsüne terfi etme, bazı rüyaların gerçekleşmesi, diğerlerinden vazgeçilmesi, emeklilik ve/ya da ebeveynlerin ölümü v.b.dir ve bütün bunlar rutinimizi kırıp bizi gelecek hakkında düşündürür.
Ne büyüyor, ne küçülüyor gibi hissetmeniz, bir doyumsuzluk döneminde bulunuyor olmanız da ikinci yarıya yaklaşmanın diğer bir belirtisidir. Burada gerçek tehlike hareketsizliktir. İçsel ölüme ve yaratıcılığın, girişim duygusunun ve ümidin solmasına yol açar.
Yarı zaman, tarihte ilk kez, uzatılmış olarak bize verilmiş olan bir lütuftur. İnkar ve kaçma değil, kucaklama gerektirir -bazı rahatsızlıklar ve belirsizlikler getirse de. Fırsattır, kriz değil. “Kıyıdasınızdır” ve yaşamınızın ikinci yarısı için yol almadan önce biraz çalışmanız gerekir. Eğer zaman verir, düşünür ve planlarsanız, önünüzdeki yolculuk, yeni tamamlamış olduğunuzdan ölçülemeyecek kadar büyük olacaktır.
“Gençlik bir zaman dilimidir. Bir zihin durumudur, isteğin sonucudur, hayalin kalitesidir, cesaretin çekingenliğe, macera tadının rahatlık sevgisine zaferidir. İnsan biraz yaşadı diye yaşlanmaz, idealini terk ettiğinde yaşlanır. Yıllar cildi buruşturabilir, ancak ideali terk etmek ruhu buruşturur. Önyargılar, korkular, kuşkular ve ümitsizlik ölümden önceki toz dumandır. Güzele, iyiye ve büyüye, diğer insanların ve doğanın mesajlarına açık olduğunuz sürece genç olacaksınız……”
Gen.Douglas MacArthur
Hikayenizi Okumak
Geçmiş bir önsözdür.
Ulusal Arşivin önündeki bir levhadan,
Washington, D.C.
Çoğumuz hayatımızın ilk yarısını film başladıktan yirmi dakika sonra girdiğimiz bir sinemada gibi yaşarız: öykünün tam olarak ne hakkında olduğundan %100 emin değilizdir, ancak oldukça da ilginç gelir. Ne olduğunu anlayana kadar da biter.
Öte yandan, sinemaya zamanında gelenler de vardır ve konunun nereye gittiğini de bilirler. Birçok liderin yaşamı böyledir (Bkz. Howard Gardner, Leading Minds). Onların çoğunun içinde bir öykü vardır ve yaşamları kendileri için olduğu kadar başkaları için de bu öyküyü somutlaştırır. Sözün özü, bir öneme ulaşmış hiç kimse bunu otomatik pilota bağlayarak yapmamıştır. Siz de kendi hikayenizi okumaya başlayabilirsiniz.
İlk yarı başkasının yazdığı senaryodur. Hikayesi terfiler, çocuklar, ev taksidi ödemeleri, yer değiştirmeler, nakit akışı, öz varlıklar ve aile sorumlulukları etrafında döner. İyi bir öyküdür ancak çok azı yalnızca size aittir. Senaryodan okuyorsunuzdur, kalbiniz içinde değildir. Tutku değil, sorumluluktan dolayı yaptığımız rutin bir settir. Yukarıya, etrafa ve içinize bakın ve varoluşunuza kodlanmış olan daha büyük hikayeyi bulun.
Birinci yarıya olumsuz (suçluluk duyguları ve pişmanlıkla) bakıldığı için insanlar krize girmektedir. Bu dönemde, bazı insanlar hikayelerini yeniden yazmak istedikleri için saçma sapan işler yapar (orta yaşlı erkeklerin yirmi yaşında sekreterleriyle kaçması gibi). Eğer ilk yarı hikayenizi bir trajedi olarak okursanız, yaşam ortası, karakterinizin kaçınılmaz çöküşüne ön gelen kısa bir aradır. Eğer hikayenize bir destan olarak bakarsanız bu ara dönemden önceki herşeyin, bir hazırlık, muzaffer bir bitişin öncesindeki gerekli bir seri olay olduğunu farkedersiniz. İlk yarıdaki her şey -başarılar ve başarısızlıklar, iyi kararlar ve aptalca olanlar- sizi daha iyisi için hazırlar.
Colin Powel’a pişmanlıkları olup olmadığı sorulduğunda “….Pişmanlıklar sizi yavaşlatır, dikkatinizin geleceğe çevrilmesini önler. Dolayısıyla, ben asla pişmanlıklarımı kaydetmem, saymam, keşfetmem, ben devam ederim” demiştir.
İlk yarıdaki hikayenizin, ikinci yarıda daha büyük ve daha iyi bir hikaye için sizi hazırlamış olduğunu oldukça güvenle söyleyebilirim. Birinci yarıda başarmama yol açan herşey ikinci yarıdaki başarımın da temelidir. Birinci yarınızı trajedi olarak okuyup başarısızlıklarınıza odaklanırsanız, ikinci yarınız da büyük bir olasılıkla aynı tema etrafında gelişecektir. Eğer, onu bir epik olarak okuyorsanız en hasar verici yenilginin bile daha yüksek ve asil bir amaç için bir başka adım olduğunu bilirsiniz.
En Gerçek Kendiniz
Dünyada görmeyi istediğimiz değişim olmalıyız.
Gandi
Kendiniz olmanıza izin veren bir işiniz olsa ne yapıyor olurdunuz? Kendinizi, becerilerinize ve kendi gerçek isteklerinize uyan mükemmel bir projeye tayin etseniz, bu proje ne olurdu?
Kendi ikinci yarımla ilgili en çok sevdiğim şey, sonunda ilk yarı boyunca yaşayan bu kişinin, bu vücudun içindeki ‘ben’ olabilmiş olmasıdır. Bu, birçok insanın birinci yarıda sahte olduğu anlamına gelmez ama başarıya ulaşmak için genellikle gerçek kendinizi bir kenara koymak ve diğerlerinin gündemiyle aynı paralele gelmek durumundasınızdır. Kötü bir gündem değil, ama başkasının…
Er ya da geç hepimiz bir ilgisizlik hissi –yaşamadığımız daha fazla ideal kısmımızın olduğu düşüncesini- yaşamışızdır. Benim, o zamana dek yaptığımdan daha fazla yaşanacak bir hayat olduğuyla ilgili zihnimi kemiren bir duygum vardı.
Yüzlerce kişinin hikayelerini dinleyerek de, yaşamda anlam arayışının herbirimizin içinde derinde gömülü olduğu sonucunu çıkardım. Gerçekten, hayatınızı misyonunuzla örtüştürmediğiniz sürece ruhunuz, daima huzursuz olacaktır. Ama çoğumuz, genelde hayatımızı kazanmak için bizim için derin önemi olan şeylerden vaz geçmişizdir.
Yarı zamana girerken olasılıkla en gerçek kendinizin aslında kim olduğu yolunda genel bir sezginiz vardır, ancak bunu ne kadar kesin olarak belirlerseniz ikinci yarı maceranızı daha kolay planlarsınız. Gerçek kendinizi bulmada yardımcı olmak için Peter Drucker’ dan iki soru:
Birincisi, “Şimdiye dek ne başardım?” Bu, bir anlamda hikayenizin arkeolojisini yapmalısınız demektir. En azından beş ana başarınızı listeleyin. Bunu yapmak becerilerinizi ortaya çıkaracaktır.
İkincisi, “Tutkularım nedir?” “Yüreğime dokunan nedir?” İlginizin derin olduğu amaçların, konuların, merakların, inançların listesini yapın.
Her iki listede sizin için diğerlerinden daha önemli birer konuyu belirleyin. En iyi olduğunuz şeyle, en tutkulu olduğunuz şey. Unutmayın, gerçek kendinizi arıyorsunuz –en rahat edeceğiniz kişiyi. İkinci yarıda olmak istediğiniz kişidir bu, o nedenle, araştırmaya dürüst olarak yaklaşmanız önemlidir.
Birinci yarıda gerçek kendiniz olmayan bir şeyin peşinde koşmuş olmanın bir yanlışlığı olmadığını da belirtelim. Bunu hepimiz yaptık…
Bilinmeyenin Riskleri ve Ödülleri
Bir erkek için gerçek test istediği rolü oynadığı zaman değil, kaderin onun için belirlediği rolü oynadığı zamandır.
Vaclav Havel
Ne zaman yön değiştirecek olsanız riskler vardır. Yaşamınızın ortasında bunu yaptığınız zaman bu riskler engelleyici görünür. Birçok insanın emekli olana kadar hayatlarının ilk yarı yaşam stiline tutunma nedenlerinden biridir bu, çünkü kazandıkları herşeyi kaybedeceklerinden korkarlar. Bu doğal olmayan bir duygu, bir paranoya değildir. Riskler gerçektir: artık aynı maaşı almayacaksınız, yirmi yılda kurduğunuz ilişki ağından telefonlarınıza artık geri dönüş olmayacak. Ayrıca, mevcut pozisyonunuz hareket edebilmeniz için size bir güç temeli verir (adınızın arkasında bir titriniz yoksa herhangi bir randevu almak daha zordur). Bulunduğunuz yere gelmek için yaptığınız bütün çalışmalar uçar gider. Ayrıca, ikinci yarı yolculuğunuz olasılıkla bilmediğiniz bir yol izler ve dolayısıyla önünüzdeki riskleri bile bilmiyor olabilirsiniz.
Yirmi beş yaşındakiler böyle bir maceraya aldırmayabilir fakat kırk beş yaşındakiler genelde güven düşünür.”Risk ve güven karşıt değil, paraleldir” der, P.Drucker. Canlı olan herhangi bir yaşamda macera unsuru vardır. Maceradan vazgeçmek yalnızca yaşamın ilginçliğinden vazgeçmek değil aynı zamanda amacından ve kaderinden vazgeçmektir.
Bir amaç ya da bir misyonu yerine getirmek için dünyaya gelmişsinizdir, yolda bazı engeller varsa da yılmayacaksınız. Bu tür bir çağrıda en derin ve kalıcı güveni bulabiliriz çünkü kendimizi hayatımız ne için verilmişse onunla aynı doğrultuya getiririz.
Geriye dönüp bakıldığında ödülleri risklerinden fazladır. Fakat bunu başlamadan nasıl bilebilirim? Bilemem, fakat oldukça emin olduğum şey, başarısızlık bile ikinci yarı misyonunu hiç kurmamaktan iyidir. Yarı zaman, birinci yarı yaşamınızdan yorulduğunuz kararını vermekten daha fazla bir şeydir; ikinci yarıda nasıl değişmek ve ne yapmak istediğiniz yolunda ciddi düşünmeyi gerektirir.
Önünüzde yirmi, otuz üretken yıl daha olduğunu bilseydiniz, onları nasıl harcamayı isterdiniz? Yaşamınızın kalan kısmında gerçekten ne yapmak isterdiniz? Hiç bir şey başarmamış olsanız bile ölmeden önce neler yapmak isterdiniz?
Riskleri düşünüyorsanız eğer, tabii ki, birden bire bilinmeyene atlamayacaksınız. Gerçekte, bir çok yarı zamanlı, dalmadan önce suyu yoklar. Çoğu ‘anlam kariyerlerine’, mevcut işlerine paralel olarak başlarlar. Bu, birinci orman yasasıdır: “eldeki şişeyi bırakmadan bir şişe şarap edin.”
Eğer Öylesine İyiyse…
Hayatlarının ikinci yarısına giren, alışkanlıklarını kırmaya kararlı ancak, o ana kadar elde ettikleri gücü bırakmak istemeyen kadın ve erkekler gördüm. Elde etmek için çok çalıştıkları sosyal ağı bırakırlarsa bir hiç olmaktan korkuyorlar. Kimliklerini ilk yarıdaki çalışmalarından alıyor ve yeniden başlamayı düşünemiyorlar.
Halterciler ve diğer atletler “acı yoksa, kazanç da yoktur” sözünü severler. Ne zaman birşeyi değiştirseniz acı ve rahatsızlık vardır. İkinci yarının iyi olması için değişik olması gerekir. Fakat bazı insanlar yaptıkları aynı eski şeyi bırakamazlar. Yeni bir şeye başlamadan önce eski şeyi bırakmak gerekir. Değişiklik korkusuyla baş etmenin en iyi yolu yeninin sizi eskisinden uzaklaştırmasına izin vermektir. Gelecekteki yararlara odaklanın, geçmişteki rahatlığa değil.
Kimliğiniz otomatik pilotun elinde olduğunda alışkanlık ve pratiğinizin kazandırdığı başarı ve saygı ortamında olursunuz ancak ‘kırılmayanı tamir de etmezsiniz’. Buradaki problem şudur; partide gereğinden fazla oturuyor ve kendi kendinizin karikatürü oluyorsunuz. Giderek, en iyi zamanından sonra da dövüşmeye devam boksöre benzersiniz.
Bu engelin diğer bir belirtisi de yaşamın ikinci yarısının bir çöküş, yıkılma ve canlılığın azalması zamanı olduğu görüş açısını benimsemiş olmanızdır. Bir çok insan devam etmeden önce yeniden düşünmek, kendine gelmek için ara vermeyi düşünmez. Yorgunlardır, yıllardır yorgun olarak çalışıyorlardır ve bütün düşünebildikleri artık çalışmamaktır. Bir mezuniyet duygusu, ikinci yarının yolculuk yapma, boş zaman geçirme olduğu duygusu vardır, anılarınızın hayallerinizden ağır geldiği zamandır. Geçmişin verdiği alışkanlığı kırmanın en iyi yolu, şimdi olduğunuz yerde kalırsanız nereye varacağınızla, en vahşi hayallerinizi gerçekleştirmeye çalışırsanız nerede olacağınızı kıyaslamaktır. İyi olan her şey zaman alır. Yıllarca süren öğrenme ve çalışma ilk yarıda bulunduğunuz noktaya gelmenizi sağladı, ikinci yarıda da ustalaşmanız gereken bir öğrenme süreci var.
Carl Jung’un önerdiği gibi, ikinci yarı için de bizi hazırlayan bir üniversite olmalı tıpkı birinci yarı için hazırlayan üniversite deneyimimiz gibi. P. Drucker, “Geleceğin işi iyi eğitilmiş erişkinleri eğitmektir”derken haklıdır. İkinci yarıya hazırlanmayı birinci yarıya hazırlanmak kadar ciddiye almalıyız.
Sizi birinci yarının dışına çıkmaya iten şeyin kendi gündeminizi oluşturup peşine düşmemiş olmanız olduğunu hatırlayın. Başlangıçta sizi geriye çeken güçleri serbest bırakmak için büyük bir güç sarfetmek gerekir. Ancak, sizi yerden kaldıracak her santimle aynı zamanda hız kazanırsınız.
*Game Plan. Wining Strategies for the Second Half of Your Life, Bob Buford,1997, 171 s., Zondervan Publishing House
Kitap Hakkında
Öne çıkan konularını özetlediğim “Oyun Planı. Yaşamınızın İkinci Yarısında Kazanma Stratejileri” adlı 171 sayfalık kitapta “yaşlılığa sürüklenecek miyim, yoksa hayatımın en iyi yıllarının hala önümde olduğuna inanıyor muyum?” diyor, Bob Buford.
Buford’a göre hayatın birinci yarısı başarı için, ikinci yarısı ise anlam icin bir arayıştır. Yazar, kitapta hayatımızın ikinci yarısını yaşamımızın en iyi yılları yapabileceğimizi söylüyor ve bu yarıda anlam ve doyumu nasıl bulacağız yani, başarıdan anlama nasıl geçeceğiz sorularına yanıt veriyor.
~ Behçet Necatigil
Bir cevap yazın