denizSaat 16’da iş yerinden hareket ettim. Erken gelme şansım vardı. TEM yolunda bir kaza nedeniyle dur kalklarla ilerledik ve bir saat kaybettik. 19’da geldim Viraneye. Buraya gelince bütün yorgunluğumu unutuyorum. Deniz, kuşlar ve dinginlik. Bu akşam vakti kırlangıçlar aksak kanat vuruşları ile dans ediyor, daha sonra karanlıkta yarasalar çıkacak. Bir kabuksuz sümüklü böcek başının alt kısmından projektör gibi yakın çevresini yeşil mavi bir ışıkla aydınlatıyor…  Bir süre burada kalıp, bir hafta mı olur, bir ay mı, buranın bıkkınlık duygusunu yaşamalıyım. Yoksa haftada bir iki günlüğüne geldiğimde burası benim için hep cazip oluyor. Akşam çökerken serçeler, kırlangıçlar, deniz ve rüzgâr bana selam veriyor.  Burada Tanrıdan selam alıp, selam veriyorum. Ahmet Çalışkan Hocanın şiiri buraya iyi gider:

 Yazacak bir şey yok

Sevincimden başka

Martıları yollamışsın bana

Yaşamanın ne olduğunu anlamaya çalışıyorum

Yapraklara, kuşların kanadına, taşlara bakıyorum

Anlıyor muyum

Nedir bu akıp giden?

Bulutlarla, yağmurla, her şeyle beraber olan

Her şey olan tek nedir?

O kadar çok değişik ki görüntün

Senden bir parça olduğunu iyi biliyorum

Ama işte o kadar

Niçin? Nedir?

Serçenin sesi ile aynı şeyim.

Yağmurla da.

                              Ahmet Çalışkan (1976)

Rumuz: İhtiyar

 

“Damarlar sertleşince kalpler yumuşar.”
~ H. L. Mencken