Polisiyeden aşka ihtiyar adam uğraşları
Meşhur polisiye roman yazarı Ahmet Ümit’ten bir güzel polisiye okuyayım diye niyetlendim. Kitabın adı “Çıplak Ayaklıydı Gece” şansa bakın ki vıcık vıcık bir aşk hikâyesi çıktı. Şimdi bu yazdıklarımın hatırına biraz daha okumaya devam edeyim belki aşk hikâyesi değildir. Aşk hikâyelerinden nefret ederim. Kitap bir roman değil bir öykü kitabı imiş. Yazar akıcı bir dille yazıyor, çağrışımları zengin. Büyük bir zihin emeği bu hikâyeleri üretmek. Ama hiç birini tam okumadım. Hiçbiri sarmadı beni. Aşk hikâyelerini sevmem dedim ama mesela hemen aklıma Turgenyev’in “İlk Aşk” isimli küçük romanı geliyor. 40 yıl önce okuduğumda duygulanmıştım, öyle ki sonradan tekrar okumaya cesaret edemedim. Belki de okuduğum kitap o değildi ama aklımda kalan o. Bir de 5-6 yıl önce Kürk Mantolu Madonna’ı severek okudum. Kitap önerisi olanlar çıkarsa teşekkürlerimle kabul ederim. İhtiyar adam ilgisini çekecek ve kendini belki biraz akıllandıracak her şeye hazır.
Aşk hikâyelerinden niye hoşlanmıyorum diye kendime soruyorum. Üstünde çok şey söylenebilir ama kısaca çoğu durumda aşk denilen şeyin cinsel dürtünün karşı cinsleri birbirine yaklaştırmasından başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Cinsel dürtünün kişiye yönelmiş, duygulara, sözcüklere dökülen, duygularla, sözcüklerle süslemiş, maskelenmiş bir hali aşk dedikleri. Tabii, bir de bu yönelim bir saplantı haline geliyor, âşık sevdiğini hayallerinde güzelleştiriyor, yüceltiyor falan. Sonra engeller varsa aşk ateşi büyür, engel aşılmaz düzeyde ise kırık bir aşk hikâyesi olarak söner. Her şey iyi giderse aşk hikâyesi yatak odasında biter. Ondan sonrası da doğası gereği birbirini anlayamayacak iki insan türünün evlilik kurumu içinde kavga dövüş yaşamasıdır.
Rumuz: İhtiyar
~ Washington D.C.de Ulusal Arşiv önündeki bir levhadan
Ben bir roman önereyim: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”. Müthiş bir roman, okurken çok güldüm, hüzünlendim de. Sıradanlığın yüceltilmesi; müthiş saptamalar, birkaç satırını çizmediğim sayfası az. Bilindiği gibi dünyanın en büyük yayın evlerinden Penguin yayınevi tarafından yanılmıyorsam bugüne ışık tutan bir kitap olarak da yakın geçmişte basıldı…
[Reply]
Ben o kitabi hadi 30 yaşlarında diyelim, okumuştum. Çok etkilendiğimi söyleyemeyeceğim ama güzel bulmuştum. Usta işi bir romandı. Türk yazarların da güzel romanlar yazabileceğini o zaman fark ettim. Şimdi tekrar okuma lüksüm yok çünkü zamanım dar ve hep yeni şeylerle ilgileniyorum ama hepten işimi bırakınca, yani zamanım bana ait olunca tekrar okumayı isterim. Tabii işi bırakıncaya kadar ölmezsem.
[Reply]
Engin Ünay Reply:
Eylül 8th, 2014 at 20:12
Şimdi okursanız farklı bir tat alacağınızdan eminim ama haklısınız da, okunmamış o kadar çok kitap ve yapılmamış, denenmemiş o kadar çok şey var ki…
[Reply]